Super Kodlar
hoş geldiniz - hikayeler


Ayşegül Sirk Cambazı
 

Çok yıldızlı bir yaz gecesi, Ayşegül erkenden odasına çekildi. Öyle uykusu vardı ki, ne taşbebeğiyle, ne kadife ayısıyla, ne tavşanıyla oynamak gelmedi içinden. Pijamasını giyip yatağına uzandı. Az sonra, melekleri kıskandıracak kadar tatlı bir uykuya daldı.
Oyuncakları, Ayşegül{`} ün ilgisizliğine küsmüş gibi, köşelerinde somurtmuş kalmışlardı. Oysa Ayşegül, gördüğü güzel düş nedeniyle gülümsüyordu.
Ayşegül güya büyük bir sirkte çalışıyordu. Sirk o gün öğrenci matinesi yapmıştı. Çadırın içi tıklım tıklım öğrenciyle dolmuştu. Orkestra bile, kendisine güçlükle yer bulabilmişti.
Derken ışıldaklar parladı, mavi, kırmızı, beyaz ışık demetleri pisti aydınlattı. Ayşegül, juponlu entarisiyle ağır ağır pistte ilerledi. Eğilip, seyircileri selamladı.
-Gösterimiz başlıyor kardeşlerim, dedi.
Çocuklar sevinçle el çırptılar.
Ayşegül tabureye oturdu. Bebeği Nermin{`}in beşiğini sallayarak ninni söylemeğe başladığı sırada, iki palyaço geldi yanına. Birinin adı, Şap, öbürününkü Şup{`}tu.

-Günaydın Ayşegül, dedi Şap.Bebeğin uyumuyorsa ona bir masal anlatayım.
Ayşegül, sevindiği zaman gülen, üzüldüğü zaman ağlayan bebeğini kucağına aldı:
-Ne masalı anlatacaksınız?
- (Kulaklarını kaybeden fil) masalını.
Şap, masalını bitirince Ayşegül giyinme odasına gitti. Gösteri sırası ona gelmişti çünkü. Odada çeşitli elbiseler, şapkalar, kudelalar vardı. Elbise değiştirecek vakit olmadığından
Ayşegül, hemen makyaj masasına oturdu.

Annesi gibi dudaklarını, gözlerini boyadı.Fındık ta delikanlı gibi giyinmişti. Gösteride onun da rolü vardı. Bisiklete bineceği için pek keyifliydi doğrusu.

Ayşegül, pırıl pırıl yeni bisikletiyle piste çıkınca bir alkış koptu. Fındık ta, bisikletin dümeni üzerinde amuda kalktı. Onlar pistin çevresinde gösterilerini sürdürürken palyaçolar da türlü komik cambazlık yapıyorlardı. 
Çocuklar gülmekten kırılıyorlar, bir yandan da:
-Yaşa Ayşegül, bravo Fındık! diye bağırıyorlardı.
 

Bisiklet gösterisinden sonra, sıra tekerlekli patene gelmişti. Bu numaranın kahramanı Fındık{`}tı. Ayşegül, bu gösteri için Fındık{`}ı günlerce çalıştırmıştı. Öyleyken onu başaramayacağından korkuyordu.

-Sen hiç tasalanma Ayşegül ablacığım, dedi Fındık. Şapkasını yerleştirip gösteriye başladı.

Ne  de çalımlı kayıyordu maskara. Ayşegül, sevinçle alkışladı Fındık{`}ı.

Şimdi Ayşegül at terbiyecisi kılığıyla pistteydi. İki güzel ata dans numarası yapacaktı. Fındık:

- Ayşegül abla,şu güzel atlara Harmandalı oynatırsan yok mu, çadır alkıştan yıkılır.

Ayşegül, beyaz atı Yıldırım{`}a şekerini yedirdi. Orkestra Harmandalı çalmağa başlayınca siyah at Fırtına, iki ayağı üzerine kalktı. Yıldırım da onun gibi yaparak oynamağa başladı.

Gösterilere onbeş dakika ara verildiğinde Ayşegül, çocuklara çikolata, dondurma sattı. Sırtında sirkin kırmızı üniforması vardı.


Bu kılık Ayşegül{`}e pek yaraşmıştı. Ön sırada oturan iki kız, birbirinin kulağına eğildiler:
-Ayşegül saçlarını kestirmiş. oysa uzun saç ona daha iyi gidiyordu.

-Doğrusunu istersen kısa saçla da hoş olmuş Ayşegül. Hem ne yapsın? Annesi saçlarını kesmesini isteyince, hatırını kırabilir mi?

Çocukların bazıları, dondurmalarını yiyerek çadırdan dışarı çıktılar. Kafeslerdeki arslanları, kaplanları, ayıları, filleri seyrettiler.
 
Trampet seslerini duyan çocuklar, koşarak yerlerine döndüler. Sirk hademeleri çadırın yukarı bölümüne kalın bir tel germişlerdi. O sırada Ayşegül elinde şemsiye ile telin yanında göründü. Sirk bandosu bir vals çalmağa başladı. Ayşegül telin üzerinde, usta bir cambaz gibi dans ederek ilerledi.Beyaz papuçları, yeşil şemsiyesiyle uçan bir kelebeğe benziyordu.

Cambazlık gösterisinden sonra Ayşegül, alkışlar arasında piste indi. Kafesli yoldan filler ağır ağır içeriye girdiler. Ayşegül, pistin ortasında durdu. Fillere işaret vererek numaralarına başlamalarını bildirdi. Fillerden biri, kırmızı topun üstüne çıktı. O sırada, önlük bağlamış bir fil ardında yavrusu geldiler.

-Niye geciktin Bambu? diye çıkıştı Ayşegül esneyen file.

-Affedersiniz efendim. Yeni doğan yavrum dün gece beni hiç uyutmamıştı da ondan geciktim, dedi Bambu.

-Ayşegül{`}ün sirki, iki dünya turu yapmıştı. Adı "Harikalar Sirki" idi.

Bu sirki görmeyen kalmamıştı. Seyircilerin en hoşuna giden Ayşegül{`}ün göz bağcılığıydı. Başındaki sivri külahıyla Ayşegül, peri kızına benziyordu. Elindeki sihirli değnekle dokunduğunda silindir şapkadan tavşan, sürahiden güvercin çıkıyordu. Sonra ipek eşarpla şapkayı örtüp:

- Hokus Pokus! dedi mi tavşan da, güvercin de, ortadan kayboluyordu. Buna palyaçolar bile şaşıyorlardı.

Sonra Şap ile Şup, piste çıktılar. Şap çizgili bir pantalon giymiş, çok uzun bir kravat bağlamıştı. Şup ise, aylar yıldızlar işlenmiş bir tulum giymişti. Kucağında bir kitara vardı, Şup:

-Şimdi sizlere Ayşegül{`}ün yazdığı bir şarkı söyleyeceğiz, dedi. Şap{`}ın ne çaldığı anlaşılmıyordu ama, Şup{`}un söylediği şarkıyı herkes sevmişti.

Bu kez arslanlar, kaplanlar çıktı ortaya. Büyük bir kafes onları seyircilerden ayırıyordu. Arslan eğitimcisi Ayşegül, kırbacını şaklatarak girdi aralarına.

Onlardan hiç korkmuyordu. Her kırbaç şaklayışında hayvanlardan biri fıçısının üstüne çıkıp oturuyordu. Yalnız Sezar adındaki arslan uzandığı yerden kıpırdamamıştı. Ayşegül:

-Haydi Sezar, yatmanın sırası mı? Seyirciler sabırsızlanıyor. İskemlene çık ta, gösterimize başlayalım. Yoksa pirzola yerine kırbaç yersin akşama, dedi.

Son gösteri bitince seyircilerden bazıları piste atlayıp Ayşegül ile Fındık{`}ı kutladılar.

- Bizi çok eğlendirdiniz Ayşegül, sağ olun, var olun! dediler, buket verdiler, kucaklayıp öptüler. Ayşegül:

- Harikalar Sirki{`}miz turneye çıkacak, yarın çadırları söküp başka şehirlere gideceğiz dedi.

Çocuklar başarı dilediler.

Ayşegül, seyircileri uğurladıktan sonra, geceleri yattığı arabaya gitti. Uykucu adındaki ayı merdivene oturmuştu. Ayşegül:

- Merhaba! dedi ona, gazetede ne haber var?

Ayı, gazeteyi ters tutmuştu:

- Okuma bimiyorum ki, ne haber olduğunu söyleyeyim.

Ayşegül gazeteyi düzeltti:
- Öyleyse sana okuma öğreteyim. Yarın alfabeden başlarız, olmaz mı?

Çadırlar söküldü, denkler sıkıldı, arabalara yüklendi. Herkes kendine ayrılan arabaya bindi. Ağır ağır şehirden ayrıldılar.

Ayşegül, arabanın sarsıntısından uyuyamadı, kalktı, oturdu. 

Gözlerini açıp çevresine bakında. Sirk arabası birden ortadan kayboluverdi. Hayret, kendi odasında, kendi yatağındaydı. Taşbebeği yüzünü yıkamış, kurulanıyordu. Fındık ta, aynaya bakarak dişlerini fırçalıyordu.

Demek gece tatlı bir düş görmüştü. Şimdi yeni bir gün başlıyordu. Okula geç kalmamak için Ayşegül, yataktan fırladı..

Kral ve Yoksul Şekerci

 

Kentin kenar mahallerinden birinde, kendi halinde yoksul bir şekerci yaşarmış. Her gün evinin  mutfağında akide şekeri yapar, kentin sokaklarında onu satarmış. Yaşamlarını böyle sürdürürlermiş.
Ama şekercinin karısı öyle güzelmiş ki, değil o kentte o ülkede bile ondan güzel kadın olmadığı söylenirmiş. Yoksul şekerci ve güzel karısı fakir, ama huzurlu bir hayat sürerlermiş. Çünkü paraları az olsa da birbirlerini çok sever, birbirlerini mutlu etmeye çalışırlarmış.
Ama bu mutlulukları uzun sürmemiş! Bir gün şekercinin karısı bahçede çiçeklerini sularken kralın adamları sokaktan geçiyorlarmış. Güzeller güzeli kadını görünce gözlerine inanamamışlar. Derhal saraya dönüp efendilerinin huzuruna çıkmışlar.  "Haşmetmeap! Bu kentte, yoksul bir mahallenin en yoksul evinde yaşayan ay parçası gibi bir kadın var. Böylesine güzel bir kadın ancak sizin  eşiniz olabilir. Emir verin size getirelim, onun güzelliğine ancak siz layıksınız." Kral tabii ki bu fikri çok beğenmiş. Derhal adamlarına, kadını saraya getirmelerini emretmiş. Biraz sonra güzel kadını saraya getirmişler. Kral kadının anlatılamaz  güzelliğine vurulmuş. Kalbinin bütün varlığıyla  kadına aşık olmuş. Ama kralın kadına aşık olması, onun kalbini kazanmasına yetmiyormuş. 

O kimseyle konuşmuyor, bütün gün mahzun bir şekilde bahçede oturuyor, ya da kederle pencerelerden dışarıyı seyrediyormuş. 
Kral kadını eğlendirmek için ziyafetler düzenliyor, tiyatrocuları ve soytarılarını çağırıyor, ama sarayda kimse evinden zorla koparılan bu yoksul kadının birazcık gülümsediğini bile görmüyormuş.

Zavallı şekerci ise günlerce evinde oturmuş, sevgili karısının geri gelmesini beklemiş. Sonunda artık dayanamamış ve bir gün yeniden akide şekeri yapıp, kralın sarayının önüne gitmiş.  
Belki de karımı uzaktan da olsa birazcık görebilirim diye umutlanıyormuş. Sarayın önünde bağırmaya başlamış: "Akide şekeri taze, alın, tadın, buyurun..."
Kadın, kocasının sesini tanımış. Pencereye koşmuş. Gülümsemesi bir güneş gibi sarayın salonunu aydınlatıvermiş. 
Adamları krala sevgili gözdesinin yoksul bir şekerciyi görünce güldüğünü müjdelemişler. Kral şekerciyi huzuruna getirtmiş. O gülümsemeyi görebilmek, güzel kadına kendini sevdirmek için her şeyi yapabilirmiş.
"Derhal bana elbiselerini ver! Sen de benimkileri giy!"
Kral yoksul şekercinin elbisesini giyip sokağa çıkmış.
"Kestane şekeri taze"
Ama kadın kralı tanımış ve planını da anlamış. Nöbetçileri çağırarak sarayın dışında bağırıp herkesi rahatsız eden o adamı derhal uzaklaştırmalarını, sadece kentten değil, bütün ülkeden kovmalarını emretmiş.
Kral, "ben kralınızım aptallar, ne yapıyorsunuz!" diye bağırıyormuş, ama ne fayda! Nöbetçiler krallarını tanımamışlar.
Şekercinin karısı, kral elbiselerini giyen kocasını yanına alarak tahta oturmuş. Kimse kralın değiştiğini anlamamış.
Hatta insanlar seviniyorlarmış bile. Çünkü eski zalim kral bir günde değişmiş, iyi kalpli oluvermiş.
Yoksul şekerci o ülkeyi güzel karısıyla birlikte çok güzel yönetiyormuş.

 
Bugün 8 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı!

Günlük Burç


[Sitene Ekle]

Hürriyet Sabah Milliyet
Star Cumhuriyet Radikal
Yeni Şafak Türkiye Gözcü
Akşam Zaman Posta
[Sitene Ekle]

Bu tv www.html- kodbankasi.tr.gg tarafından desteklenmektedir.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol